Acem beldelerine yöneldiğinde, o risâleyi yanına alarak Ali dostlarına ve ihtiyaç sahiplerine armağan etti. Hüsniye’nin Ehl-i Sünnet ve Cemâat ulemâsıyla tartışmalarını, Ehl-i Beyt’e muhabbet ve meveddet erbabından dileyenlere ulaştırdı. Söz konusu risâle Arapça’ydı ve Acem muhiplerin ço-ğunluğu doğal olarak onu anlamıyordu. Bu nedenle muhiplerden bir azizin talebiyle, Hüsniye Risâlesi’ni Farsça’ya tercüme etti. Havâs ve avâmdan herkesin onu okuyup yazabilmesi ve dinleyebilmesi için, tercümede zor bir üslubu tercih etmedi. Mü’minlerin Emîri ve Müttakîlerin İmamı Hazreti Ali’nin (aleyhissalâtü vessselâm) bereketiyle, söz konusu risâle kısa zamanda büyük şöhret kazandı; muhaliflerin de, destekleyenlerin de beğenip kabul ettiği bir metin haline geldi.
Rivâyet olunur ki, cihan önderi ve devranın Allâmesi, manalara vakıf, muallim-i sânî, ârif billâh ve âlim billâh Şeyh Ebu’l-Fütûh Râzî Mekkî (rahimehullah) şöyle aktarır: