Hüsniye “Ey İbrâhîm, Allah Teâlâ’nın yardımıyla, seni şu oturduğun o altın süslemeli kürsüden aşağı indiririm.” dedi. Bunun üzerine tartışma başladı.
İbrâhîm, Hüsniye’nin Ehl-i Beyt yolunun hak oluşunu Hârûn’a göstermek istediğini anladığından, “Öncelik benim. Çünkü uzun bir yoldan geldim. Soruyu ben soracağım.” dedi.
Hüsniye dedi ki: “Öncelik senin olsun. Ne istersen sorabilirsin.”
İbrâhîm sorusunu soruyor, Hüsniye de açık ve net cevaplar veriyordu. Bu süre içinde İbrâhîm’in seksen tane sorusunu cevaplamıştı. Bunların detaylarını bu risâlede açıklamaya kalkarsak, konu öylesine uzar ki, okuyan ve dinleyen onları okumaktan ve dinlemekten bitap düşer. Hüsniye her mes’elede makul bir izahla cevap veriyor, onun itirazlarını savuşturuyor ve İbrâhîm’i pes ettiriyordu. Hârûn, devlet erkânıy-la ve muvâfık ya da muhâlif ulemâ ve fuzelâ ile birlikte, Hüsniye’nin berrak izahlarına hayran kalmış-tı. Hüsniye’ye karşı kalplerde muhabbet yerleşmişti.
Hüsniye şöyle dedi: “Ey İbrâhîm, münazara çok uzadı. Halîfenin yorulmasına sebep olmaktan korkarım. Eğer izin verilirse, ben de birkaç soru sormak isterim.”
İbrâhîm dedi ki: “Ey Hüsniye, sana üç mes’ele daha soracağım. Eğer onların da cevaplarını verebilirsen, sözü burada keseceğim.”
Hüsniye şöyle dedi: “Ne istersen sorabilirsin.”